Uzun, ince bir yoldayım...

Lilypie Fourth Birthday tickers
Lilypie Maternity tickers

16 Şubat 2010 Salı

10. Ay Kontrolü

Bugün hava güzeldi. Teyzem öğlene doğru beni giydirdi; gezmeye gidiyorduk ki, bir bakayım ne göreyim: hastaneye gelmişiz. Neyse, bu havalarda buna da şükür.
Hemen babam karşıladı beni. Annem de biz bekleme salonundayken geldi. Bir süre bekledik orada.
Bekleme salonunda akıllı tellerden oluşan bir masa var; ben çok seviyorum. Boncukları bir oraya bir buraya tel üzerinde itiyorum, çeviriyorum. Epey oyalandım. Babam bana bu masadan almak niyetinde.
Duvardaki harika renklere sahip ağaç çizimi, ilk doktor ziyaretimden itibaren mutlaka incelediğim bir unsur. Annemin kucağında parmaklarımı üzerinde gezdirerek dokusunu anlamaya çalışıyorum hala. Şimdi işaret parmağımla çok güzel işaret ediyorum.
Duvarın önünde sallanan kuş maketlerini ve köşede akvaryumdaki balıkları unutmayalım. Onları izlemek ve onlara dokunmak çok eğlenceli. Umarım bir gün gerçek bir hayvanım olur.
Bekleme salonu maceraları devam ederken, Berkan doktorum bizi odaya davet etti. Önce onu farketmedim. Bir süre geçti, beni kucağına davet etti. Zarif ses tonuyla uysaldım. Bir telefon çaldı ve normal sesi tonuna döner dönmez çığlığı bastım. Ya, ben çok korkuyorum doktorumdan.
Neyse ağla, ağla, ağla; hepten peşinen ağladım. Oysa hiçbir şey olmadı. Yalnızca rutin kontroller yapıldı.
Kilom hala grafiğin üst sınırını (+100. persentil) geçmiş durumda. Annemler, yemin billah börek, makarna ve muhallebi gibi kalorili şeyleri yedirmediğini söylüyor; gerçekten de öyle. Kilo alan bir yapım var galiba :) su içsem yarıyor :)
Doktor, emip emmediğimi merak etti. Annem de hem sağmaya devam ettiğini hem de emzirdiğini söyleyince, doktor şaşırdı: çok azimli ve verimliymiş annecim. Doktorumuza bile tuhaf geldikten sonra diğer 3.şahıslar ne yapsın... Boyum da 90. persentilde. Herşey normal.
Diş sayımda da bir gariplik yokmuş: [yaş-6] olmalıymış diş sayısı. Ee, benimki 3 ama olsun 4.dişim bugün yarın çıkacak gibi.
Doktorumuz flor desteği vermedi. Zaten demir desteği bile vermiyor. Florun fazlası zararlı olduğu ve gün içinde alınan flor miktarı belirsiz olduğu için vermemeyi tercih ediyormuş. Özellikle anne sütü alan bebekler sütten flor takviyesi alırmış; içtiğimiz suyun içinde de flor varmış. 1 yaşından itibaren diş macunu kullanmaya başlayınca, bir miktar flor ondan da kapacakmışım.
D vitaminine devam; güneşli havalar hariç.
Önemli bir kilit noktaymış katı gıda tüketimi. Biz sınavı vermişiz: her yemeği, özellikle yetişkin yemeklerini püre yapmadan ya da işlemden geçirmeden tüketiyor olduğum için.
Uyku ve yatak konusunda bir uyarı: bundan sonra annemlerle yatmaya devam edersem feci alışır, bırakamazmışım. Uyku konusu, diğer bir trick konuymuş. Bu sınavı da vermek gerekirmiş. Arada şu diş sıkıntılarım olmasa, yatak konusunda derdim yok. Hallederiz herhalde. Bu olmazsa, acaba Attachment Parenting tarafına mı geçsek?
Bugün doktorda olan bitenler bunlar.
Büyümeye devam!...

15 Şubat 2010 Pazartesi

Annemin çantasında neler var?

Takip ettiğimiz bloglarda bir mim dönüyor. Bize gelen olmadı, ben de sabırsızlık yaparak annemin çantasını karıştırmaya karar verdim.
Annem mutfakta yemek hazırlarken, ortalıkta bıraktığı el çantası dikkatimi çekti. Emekleyerek ilerledim ve sandığın üzerinden çantayı çektim.
Çantanın içini bir bir boşalttım. Buyrun, annemi çantası:

- minik Pürel - bitmiş bu, hemen doldurmalısın anne.
- makyaj çantası - amma ağır; ne var bunun içinde.
- iki tane test telefonu - annem işte test yapıyormuş, ne demek bilmiyorum...
- iki adet kendi telefonu
- dudak parlatıcısı
- nüfus cüzdanı (hem benimki hem kendininki)
- para cüzdanı (içini açamadım bir türlü)
- kağıt mendil
- şemsiye
- e-bebek kupon kitapçığı
- günlük to-do defteri
- anahtar seti
- şirket kimliği
- Öğrenme Stilleri (bu aralar yolda okuduğu kitap)
Bir nevi çıfıtçı çarşısı...

10 Şubat 2010 Çarşamba

Annem der ki: Sen hala mı emziriyorsun?

Mahalle baskısıyla tanışıyorum bugünlerde. Ofiste benden başka 10 aylık çocuğu olup günde iki kez süt toplayan, akşam - sabah saatleri arasında birfiil emziren anne yokmuş.
Bugünkü tam günlük toplantı için dışarıda bir yer ayarlanmıştı. Ben de sütümü nasıl toplarım diye kendi kendime sorarken, bir arkadaşım "yarın da toplamayıver" dedi. Hani çok gereksiz, çevreyi rahatsız eden, tuhaf bir davranışa sahipmişim gibi.
Her annenin ve bebeğin mizacı, tutumu farklı oluyor. Bir anne tanıyorum ki, emzirmekten tiksinmiş. Bir anne biliyorum, sonsuza kadar emzirebilir. Galiba ilkinden daha çok örnek var çevremde. Kimi 3 ay emzirmiş, kimi 40 gün... 5 aydır süt odası gözlemlerime göre, işbaşı yapan hevesli annelerin bir kısmı artık süt toplamaya gelmiyorlar bile. "Bravo, hala devam ediyorsun" diyen dudaklara karşılık tam tersini itiraf eden gözler de cabası.
Kızımın içtiği süt miktarı hiç değişmedi. Hep aynı miktarda toplamaya devam ediyorum. Artık normal gıdaları da alabilmesine rağmen. Öğlen saatlerinde ve iş çıkışı taksiye binmeden önce sütümü topluyorum; kızım da ertesi gün tüm stoğu bitiriyor.Onun bu tercihini saygıyla karşılıyorum; sevinçle imkanlarımı sunuyorum.
Emzirmeyi çok seviyorum. Süt sağmak, zaman zaman sinirimi bozsa da düzenimizin geleceği için sabırla devam ediyorum. Kızımın, ne zaman ki, süte düşkünlüğü biter; o zaman ben de yeni bir döneme adım atarım.
Birbirinin tercihine saygı duyan annelere teşekkürler...

10 ay biterken...

10. ayımızı geride bırakırken artık minik bir çocuk olduğumu hem kendime hem de çevreme ispatlıyorum. Hareketlerim daha net, sözcüklerim daha belirgin, taleplerim daha doğal.

Annem soruyor, burnumu gösterebiliyorum. Bir koltuktan diğerine geçebiliyorum. Yerde otururken alçak bir destekle ayağa kalkabiliyorum. Belirli durumlarda belirli ve tutarlı kelimecikler (Gel, Al) söyleyebiliyorum. Şarkılara sallanarak eşlik ediyorum. Alkışlayabiliyorum, tempo tutuyorum. Yemek masasının altına girip dolanıyorum. Kuzu gerdan, kağıtta hamsi yiyorum. Sepete oyuncaklarımı doldurup boşaltıyorum. Öpücük veriyorum. Merdivenleri çıkıyorum. Damacana pompasını bastırıyorum. Mutfak dolaplarını, çamaşır makinesinin içini karıştırıyorum. Bardaktan su içiyorum. Konsantre durumdaysam, ayakta durabiliyorum. Annemi, babamı işaret edip gösteriyorum. Dışarı çıkmayı seviyorum. Araba koltuğuna oturuyorum.

Böyle böyle büyüyorum...