Uzun, ince bir yoldayım...

Lilypie Fourth Birthday tickers
Lilypie Maternity tickers

21 Mart 2010 Pazar

Bir gün dolusu ilk...

İlk kez çimlere dokundum.

İlk kez bir kedinin peşinden koşturdum.


İlk kez leylekleri havada gördüm.

İlk kez o top bu top bir o yana bir bu yana koştum.

İlk kez bir arkadaşımın elini tuttum.

İlk kez çıplak ayakla toprağa bastım.


YAŞASIN İLKBAHAR!!!

Samimi bir annenin cesur girişimi: NURTURIA



Nurturia Nedir?
"Nurturia ile çocuğunu daha kolay büyüt"
Anne-baba ve anne-baba adaylarının çocuk gelişimi hakkında karşılıklı bilgi edindikleri, sevdikleri ile anlarını ve hikayelerini paylaştıkları, yardımlaşabildikleri sosyal platform.

Nurturia'da Neler Yapabilirsiniz?
Kendiniz için bir hesap açabilir, çocuklu arkadaşlarınızı ekleyebilirsiniz, yeni arkadaşlar bulabilirsiniz. Çocuklarınız için de hesap oluşturalım. Aile fertlerini davet edebilirsiniz.
Böylece çocuklarınızın ve sizin günlük maceralarınızı buradan paylaşabilirsiniz. Çocuğunuzun anı defterini güncelleyerek gelecek için kayıt altına alabilirsiniz. Hamilelikten itibaren çocuk ve göbek :) büyütmekle ilgili her türlü sorunuzu sorabilir, soru yanıtlayarak tecrübelerinizi paylaşabilirsiniz.

Nasıl Üye Olabilirim?
Üyelik ücretsiz. www.nurturia.com.tr adresinden 1 dakikada üye olabilirsiniz. Kayıt olduktan e-posta adresinizi onaylamayı unutmayin.

Nurturia Tanıtım Turu Adresi: http://www.nurturia.com.tr/account/tour


Nurturia Ne demek? Nurturia, İngilizce'de iyi bakmak, büyütmek anlamındaki "Nurture" kelimesinden geliyor. Yurt dışına açılma planlarından dolayı ingilizce kökenli bir isim seçilmis.


*** Nurturia'nın doğuş hikayesini sevgili Damla'nın kaleminden okumak ister misiniz?
http://www.kitubi.com/2009/09/14/%c3%87ocukluHayat%c4%b1Kolayla%c5%9ft%c4%b1r%c4%b1yoruzNurturia.aspx
Ellerine, yüreğine sağlık, Damla!

Annem der ki: Aile olmak...

Bebeğim, büyüyorsun. İlk yaşını kutlamaya çok az kaldı. Vakit ne çabuk geçiyormuş meğer. Hadi büyü dediğimiz anlar, şimdi çok geride.
Her gün hamdediyoruz gelişine. Her gün dua ediyoruz, seninle her günümüz mutlu geçsin diye.
Öyle güzelsin ki.. Elimizde büyüyen bir tomurcuk papatya. Her gün bir yaprak açıyorsun sanki, biz seni sevgimizle besledikçe.
İyi ki varsın, bebeğim.
Her gün bir çok kez babanla birbirimize soruyoruz; ne yapıyor olurduk, sen aramıza katılmasaydın? Vakit geçmezmiş meğer sen yokken; hayat boşmuş meğerse. Senin varlığın bizi bu kadar mutlu eden; telaşlı, enerji dolu, "canlı" yapan.
Biz seninle her günü tekrar ve başka yaşıyoruz. Böylesi bir dönem varmış ömrümüzde meğerse. Senin varlığın bizi büyüten, kemal eden. Senin varlığın bizi aile kılan...
Gelişinle bizi şen eyledin!
İyi ki varsın, bebeğim ;);)(-:

20 Mart 2010 Cumartesi

Beni bu güzel havalar mahvetti..

Tembellik bir yere kadar...

Annem bir süredir buraya uğramayı ihmal ediyor. Hikaye bol, anı çok.. Her güne yeni bir hareket, eğlence. Ee, bu blog niye var? Bunları kaydetmek için, ilerde eskiye dair okumalar için.

Bugün yine pek bir hali yok. Son 10 gündür annem akşam benimle uykuya dalıyor; gece yarısı kalkıyor, işini gücünü tamamlıyor. Ortalığı toplamak, yeni iş gününe hazırlanmak, yoğurt ve peynirimi yapmak derken burayı görmemesi de normal. Bu bahar geçişi bir bitse de annem kendine gelse.

Bahar demişken, bugün bahara geçtik. Eminim, %100! Çünkü bugün ben bir tuhaf oldum. Sabah kahvaltıya çıkalım derken, her zamanki gibi saati 12 yaptık. Nasıl beceriyoruz ki böyle geç kalmayı. Annemin hep yapması gereken bir şeyler çıkıyor, hareket edemiyoruz :( Beşiktaş'a gittik, hava güzel ama benim uykum var. Neyse dışarda olduğumdan sesimi çıkarmadım. Bir şeyler yedik. Sonra fotoğrafçıya gittik. Annem ve babam yıllardır Saygın Color'da fotoğraf çektirirmiş; ben de aralarına katıldım. Çok önemli bişi değil, yalnızca vesikalık fotoğraf. Vize başvurusu içinmiş. Sesimi çıkarmadım ama mutlu olduğumu da söyleyemeyeceğim. 20 pozdan bir tanesi de güzel çıkmaz mı! Bu fotoğrafların tümü yakılası valla! Pek asık suratlıyım. Neyse işimizi görecekmiş.

Fotoğraf sonrası yorgunluğumun en dibinde artık ağlamaya başladım. Dışarıda uyuyamıyorum bir türlü. Arabaya binip müziği duyduktan sonra uykuya daldım annemin kucağında. Sonrasındaki organik pazarı kaçırmışım. Tüm alışverişi babam yapmış, biz arabada beklerken. Eve dönerken uyandım; epey uyumuşum.

Eve geldik, ben bir tuhaf. Annem beni nereye bırakırsa, orada yatakalıyorum. Başımı kaldıracak halim ve enerjim yok. Aman çok usluyum. Hatta annem mutfakta çalışıp, babam koltukta sızmışken ben de yattım TVye anlamsızca bakıyordum bir süre. Epey bir süre, şaka değil. Bakın!


Annemler, yatarak vakit geçirebilmeyi keşfettiğimi; bir ümit, bunu alışkanlık haline getirebileceğimi düşünerek seviniyorlar. Durun bi dakka, beni bahar çarpıverdi, o kadar.

Beni bu güzel havalar mahvetti..

14 Mart 2010 Pazar

Ellerimle yemek

10. ay kontrolümde doktorum, anne-babama artık kaşık ve tabağımı önüme koymalarını söylemişti. Doktor öncesinde de mama sandalyesine oturduğum zamanlarda tembelliğim tutuyor; suyumu bile kendim içmiyordum. Peki şimdi nasıl olacaktı? Ya da daha doğrusu, olmalı mıydı?

Bizimkiler erken olduğunu düşünmekle birlikte, birkaç kez deneme yaptılar. Olmadı. Elimle yemek, kaşık tutmak istemedim. Hiç ilgi göstermedim; heyecanlanmadım.

Gel zaman git zaman... Birkaç gündür istekle annemin tuttuğu tabağıma atlamaya başladım. Bugün annemin yemeğine saldırdım, desem yalan olmaz. Annem de önüme tabağı da kaşığı da bıraktı. Bakın neler oldu:

>> Doyduğumu söyleyemeyeceğim.
>> Susuz bir yemek olduğu için annem çok şanslı.
>> Yine de ortalık batmadı sanmayın. Yerde muşamba seriliydi de, temizlemesi çok kolay oldu.
>> Herşeyin bir zamanı, her çocuğun bir ritmi olduğunu bir kez daha gördük. Ben isteyince, herşey olur.

Yeni ritmler için hevesliyiz.

Bir not: Unutmadan yazmak, bir anı olarak saklamak istediğim bir huyum var: Çok zamandır mama sandalyesinden kalkarken üstümü silkeleyen annem ve babama eşlik ediyorum. Ayağa kalkınca başımı önüme eğiyor, üzerimdeki kırıntıların yere düşüşünü seyrediyorum. Çok zevkli...

8 Mart 2010 Pazartesi

Somun pehlivanı

Ekmekle tanışmam, 29 Ekim'de olmuştu. Sarıyer'in ücra koylarından birinde bir balıkçıda sevgili babaannem elime tutuşturuvermişti ekmeği. Çok sevmiştim, kendimden geçerek yemeye çalışmış, büyük bir kısmını parçalayıp ortalığı batırmıştım. Hala ekmeği çok seviyorum. Bulunca tutuyorum poposundan; homunu homunu yiyorum.

Hoş bir not: Bu poza benzer bir pozdan dayımın da var. Tarih tekerrürden ibaretse, gelecekte onun gibi mi olacağım?! Aman, annem korusun beni :)

2 Mart 2010 Salı

İki çift söz de annemden..

Çocuk mutluysa, oyun olsun, aktivite olsun hayatında. Anne mutluysa, çocuğuyla oynasın, aktivite yapsın.
Kim ne yaparsa yapsın, kendi için, çocuğu için en iyisini düşündüğünü yapsın.
Yaparken de, diğer anne ve çocukları düşünüp empati kursun.
Herkesin kendine ait bir yolu var. Kimse yol kesmesin, hak yemesin, kimseyi üzmesin.
Her anne güzeldir, her çocuk değerlidir, her doğru doğrudur.
Sonuçta her ne oluyorsa, o anne ve çocuğu arasında. Gerisi kime ne...

* Kendine ve yavrularına değer veren tüm annelere selam olsun.